Türkiye gösterdi,
İsrail vurdu...
Sevgili
kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,
Geçen hafta kaldığım yerden devam ediyorum.
KARA EYLÜL İNTİKAM PEŞİNDE
KARA EYLÜL İNTİKAM PEŞİNDE
Kara Eylül örgütü liderlerini peş peşe kaybetmeye başlamıştı. Acil
önlemler
almaları gerekiyordu. Bu arada intikam planları da yapmaktaydılar.
26 Ocak 1973 de Moşe Hanan İshai
isimli İsrail'li ajan Madrid'de bir
arkadaşı ile buluştu. Esasında buluştuğu arkadaşı Filistin'li idi ve onun
muhbiriydi. Ne var ki
Filistin'li, Kara Eylül örgütünün ajanı idi.
Kafenin çıkışında iki adam karşılarına dikilir.
Filistin'li kaçar. Adamlar
silahlarını çektikleri gibi Moshe'yi kurşun yağmuruna tutarlar. Moshe
oracıkta
ölür. Bir kaç gün sonra Moshe'nin emekli bir MOSSAD ajanı olduğu
ve esas isminin
Baruch Cohenolduğu meydana çıkar.
Bir başka İsrail'li ajan Zadok Ophir Brüksel'de
bir kafede vurulur.
Ağır yaralanır fakat ölmez. Kara Eylül ataklarına devam etmektedir.
İsrail'in Londra konsolosluğunda çalışan askeri ateşe Dr.Ami Shechori
bombalı bir mektupla öldürülür. Mektubu Kara Eylül göndermiştir.
Aynı günlerde Kara Eylül, iki teröristi Mercedes marka bir
araba ile karayolu ile
Türkiye'yegönderir. Büyük bir eylem hazırlığındadırlar... Ancak...
Sevgili Kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım;
Türkiye'ye giriş yapan bu
iki Kara Eylül örgütü mensubunun izini kovalarken
bakın karşıma nasıl bir hikaye çıktı?
Bunu yazmadan edemeyeceğim.
1973’ün
Ocak ayında Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatına (MIT) iki dost
istihbarat servisinden, (CIA ve MOSSAD) terörle
mücadele işbirliği kapsamında bir bilgi geldi. Kara Eylül Örgütü’ne
mensup iki Filistinli terörist, Türkiye
veya Avrupa’da eylem yapmak üzere, patlayıcı ve silah yüklü
Mercedes marka bir araba ile Suriye üzerinden Türkiye’ye
giriş yapacaklardı. İstihbarat raporunda şahısların tarifleri ve Mercedes
arabanın tipi ve modeli gibi detaylar
da vardı.
Haberin
alınmasından bir kaç gün sonra, bahsi geçen Kara Eylül Örgütü mensupları
Mercedes otomobilleri ile Cilvegözü
Hudut kapısından giriş yaptılar. Araba gümrük kapısında, içi, altı ve motor
kısmı dahil olmak üzere iyi
bir şekilde arandı, ancak silah ve patlayıcıya rastlanmadı. Yollarına devam
etmelerine izin verildi.
Mercedes araç Türkiye’ye girişinden itibaren hassas bir şekilde takibe alındı. Kara Eylül mensupları yolda konaklayarak İstanbul’a kadar geldiler. İstanbul girişinde Mercedes araç MİT mensupları tarafından durduruldu ve iki Kara Eylül mensubu, bu sefer gözaltına alındı.
Mercedes araba da MİT İstanbul Bölge Müdürlüğüne götürüldü. Burada koltuklarına, tekerleklerine, benzin deposuna kadar sökülerek detaylı bir şekilde aranmaya başlandı. İlk gün, ne Kara Eylül mensuplarının sorgusundan, ne de arabanın aranmasından netice alınamadı.
Tam,
verilen istihbarat bilgisinin doğruluğundan şüpheye düşüldüğü sırada,
arabayı arayan teknik elemanlar müjdeyi
verdiler. Mercedes arabanın kapı altlarında, ön ve arka tekerlek
arasında, takriben 10-12 santim çapında, boru
şeklinde bir boşluk vardı. Bu sonradan eklenmeyen, arabanın orijinal
yapısında olan bir boşluktu. Arabanın
iki yanındaki bu boşluklar silah ve patlayıcı ile doluydu. Arabadaki cephane
depolar boşaltıldı ve bir
mahalleyi havaya uçuracak kadar patlayıcı ile demonte edilmiş silahlar, el
bombaları fünyeler ve sair suikast malzemesi
ortaya çıkarıldı.
Gelişmeler,
MİT’in Ankara’daki karargahı tarafından, MOSSASD ve CIA'ye bildirilmiş,
İsrail’in, iki uzmanını Türkiye’ye yollama
talebi, MIT karargahı tarafından uygun görülmüştü.
Neticede biri Mossad’dan, diğeri İsrail Hava Kuvvetleri İstihbaratından, iki
İsrail'li görevli İstanbul’a geldiler. Hava Kuvvetlerinden gelen
istihbaratçı, yanında bavul büyüklüğünde bir çanta getirmişti. Çantanın
içinde Lübnan’daki terör kamplarının kuşbakışı ve yatay olarak çekilmiş
büyük boy hava fotoğrafları vardı. İsrail’li uzmanlar sorguya sokulmadılar, ancak kendilerine sorgudan alınan
bilgiler devamlı aktarıldı. Havacı subayın getirdiği hava fotoğrafları son derecede güzel, net resimlerdi.
İsrail’li subay çantasına gözü gibi bakıyor, yanından
ayrılmıyordu. Sorguculara ancak lüzumlu olan fotoğrafları veriyor, çantanın
tamamını teslim etmiyordu. Aynı yere ait çeşitli açılardan çekilmiş bu fotoğraflardan, kampların bütün
yapısı teferruatlı bir şekilde görülebiliyor, binaların
kat adetinden penceredeki perdesine kadar, teşhis edilebiliyordu.
Filistinli Kara Eylül mensupları, Türk İstihbarat servisinin elinde, eğitim gördükleri Nahr El-Bared kampına ait fotoğrafların bulunmasına şaşırmışlardı. “ Aaaa, burası bizim kamp" diye hayretlerini gizlemediler. Kara Eylül mensupları, Nahr El-Bared kampındaki özel bir bölümde çok gizli bir şekilde eğitime tabi tutulmuşlardı. İfadelerine göre operasyondan, kendilerinin haricinde, 3 kişinin daha bilgisi vardı. Yaser Arafat, Cihaz El Rasd’ın (FKÖ İstihbarat Teşkilatı) başı Abu İyad
ve
kendilerini eğiten öğretmen. MOSSAD'ın bu kadar dar bir alanda bunu
öğrenmesine imkan yoktu. Ama
nasılsa öğrenmişlerdi.
Teröristler, görevlerinin arabayı Fransa’ya götürmek ve oradaki Gülten Çayan ekibinden bir şahıs ile buluşmak olduğunu söylüyorlardı. Operasyonla ilgili talimatın detaylarını orada öğreneceklerdi. Kara Eylül mensupları, hava fotoğrafları üzerinden, Nahr El-Bared ve Lübnan’da bildikleri diğer terörist kampları hakkında, detaylı bilgiler verdiler. Özellikle Nahr El Bared’de, silah deposu, yabancıların eğitildiği yer, öğretmen ve teröristlerin kaldıkları yatakhaneler, nöbet yerleri gibi.
Sorgu bittiğinde MİT karargahı, teröristler hakkında herhangi kanuni bir işlem yapılmamasını ve Suriye’ye sınır dışı edilmeleri talimatı verdi. Teröristler sınırdışı edilirken İsrail’li görevliler de ülkelerine döndüler.
48
saat sonra İsrail komandoları, İsrail'den 180 km uzaklıktaki Tripoli
limanına yakın Nahr Al-Bared ve El-Bedevi kamplarını
basar. Kamp önce bombalanır. Peşinden helikopterlerle komandolar
gelirler. Baskın tam bir sürprizdir. Bu
kamplarda dünyanın çeşitli ülkelerinden teröristler silahlı eğitim
görmekteydi. Baskın sırasında 37 terörist ölür,
65 terörist ise yaralanır. Terörist üretme çiftliği yok edilir. Türkiye
göstermiş, İsrail'de vurmuştu...
Nahr
Al -Bared Kampında eğitim görenlerin arasında Aydınlık
gurubuna (solcular) mensup Türkler de vardı. Bunlardan,
aralarında Bora Gözen'in de bulunduğu 8 kişi, operasyon sırasında
İsrail’li komandolarca öldürüldü. Komandolar,
yaralı olarak ele geçirdikleri Türk terörist Faik Bulut’u yanlarına
alarak İsrail’e döndüler.
İki Türkterörist
ise baskından yaralı olarak kurtuldu. Ölenler,
Lübnan'da, Enternasyonalizm ve Halkların kardeşliği mezarlığına
gömüldü. Ancak iç savaş sırasında her yer tahrip oldu. Bu gün bu insanların
mezarları nerededir kimse
bilmez. Yani Niyazi (!) olmuşlardır. Yazık çok yazık....
Faik
Bulut, Mossad tarafından sorgulandıktan sonra İsrail yargı organları tarafından
hapis cezasına çarptırıldı ve 7
yıl 2 ay İsrail'de hapiste kaldı. 1980'de ceza evinden çıktıktan sonra
Türkiye’ye döndü ve bir müddet Aydınlık dergisinde çalıştı.
Ölen Türklerin tamamı Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi mensubu idiler ve partini kurucusu Doğu Perinçek'in yakın arkadaşı idiler. Aynı tarihlerde Cengiz Çandar da Lübnan’daki başka bir kampta idi. İleri tarihlerde Çandar ile arası bozulan Doğu Perinçek, Çandar’ı İsrail makamları ile işbirliği yapmak ve 8 arkadaşının ölümüne sebep olmakla suçladı. Aydınlık yayınlarında Cengiz Çandar'ın da Nahr Al-Bared kampında olduğu, baskından hemen önce şüpheli bir şekilde ortalıktan kaybolduğu yazıldı ve Cengiz Çandar şaibe altında bırakıldı.
Bu
bir yere kadar doğruydu. 12 Mart muhtırasından sonra Türkiye'den kaçan Cengiz
Çandar, Lübnan'da bulunan FKÖ'nün kamplarının
birinde idi. Ama baskına uğrayan Nahr Al-Bared veya El-Bedevi
kamplarında değildi. Cengiz Çandar'ın yanında Şahin
Alpay (Bahçeşehir Üniversitesi - Profesör) Ömer Özturgut,
(Gazeteci) Müfit Özdeş, Ayhan Özer gibi isimlerin yanında
bir
Türk Yahudi'si Sabetay Varol'da (Gazeteci) vardı. Bunların
hepsi bir başka kamptaydılar. Orada bulunma sebeplerine gelince
inanın bu konu çok uzun, onu da Türkiye'de yaşayan meraklılara bıraktım. Onlar
yazsın...Ancak şu kadarını söylemekte fayda
var, bu isimlerin hepsi 12 Mart muhtırasından sonra Türkiye'den kaçmışlar ve
1974 yılında çıkan aftan sonra geri dönmüşlerdir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kıbrıs,
Nicosia'da ölen Kara Eylül ajanı Abd El Hir'den geçen yazımda bahsetmiştim.
Otelinde yatağının altına konulan bir
bomba ile paramparça edilmişti.
Kara
Eylül onun yerine yeni bir ajan gönderir. Filistin'li Nicoisa'ya gelir
gelmez KGB bağlantısı ile buluşur. Oteline
döner. Işıklarını kapatır ve yatağına uzanır. Aynı anda yatağının altındaki
bomba patlar ve Filistinli selefiyle aynı
kaderi paylaşır.
Emekli
bir iki ajanı öldürerek hiç bir yere varamayacaklarını anlıyan Yaser
Arafat ve yardımcısı Kızıl Prens Ali Hasan Salameh büyük
bir intikam planı hazırlamaya başlarlar. Bir yolcu uçağını kaçırmayı
planlamaktadırlar. Filistinli intihar komandoları bu uçağı
İsrail semalarına getirecekler ve Tel-Aviv'in merkezinde
düşüreceklerdir. 100 lerce kişinin, ölmesi söz konusudur.
Plana
bak plana...Sanki 11 Eylül saldırılarının erken provası gibi. Ama başaramazlar.
Çünkü karşılarında MOSSAD vardır.
Ülkesini, insanlarını, liderlerini koruyan bir avuç kafası çalışan
kahraman insan...
MOSSAD
muhbirleri bu hazırlıkları haber alırlar. Sorumluların bulunup durdurulmaları
gerekmektedir. Zamana karşı bir yarış
başlar. MOSSAD ip uçlarını biri birine ekleyerek düğümü çözmeye
çalışmaktadır. İzler onları Paris'e götürmektedir. Buradaki
üç - beş Kara Eylül örgütü ajanını takibe alırlar. Bir gece genç
Kara Eylül ajanlarının arasına yeni biri katılır.
Bu
diğerlerine göre daha yaşlıdır. Ancak kim olduğunu çıkaramazlar.
Resimlerini çekerler. Resimler MOSSAD'ın merkezine gönderilir.
Adamın kim olduğu anlaşılır. Bu adam azılı bir İsrail düşmanı olan Kara
Eylül'ün üst düzey yöneticisi Basil al Kubaissi'dir.
Basil
al Kubaissi aslında kuzu postuna bürünmüş bir kurttur.Tanınmış
bir akademisyen, Beyrut'taki Amerikan Üniversitesinde hukuk
profesörüdür. Fakat esasında bu adam 1956 da Irak Kralı Faysal'a, ABD ve
Paris'te iki kez Golda Meir'e tertip edilen suikast girişimlerinden
sorumlu idi. Bu azılı İsrail düşmanı daha sonraları
Filistin Kurtuluş Cephesine katılır ve George Habbaş'ın yardımcısı
olur. 30 Mayıs 1972 de LOD havaalanında Arap ve Japon teröristlerin halkın
üstüne rastgele ateş açmaları olayını planlar. Hadisede
çoğu Porto - Rikolu 26 kişi ölür. Şimdilerde Kara Eylül örgütünün üst
seviye yöneticilerindendi. Çılgın suikast uçağı projesini
gerçekleştirmeye uğraşmaktaydı. Muhakkak durdurulmalıydı.
6
Nisan 1973. Akşam yemeğini yiyen Basil al Kubaissi oteline dönmekteydi.
MOSSAD'ın vurucu timi pusuya yatmış beklemekteydi. Birisi
sarı peruk takmış iki kişi sokakta yerini almış, kaçış ekibi ise motoru çalışan
bir arabada etrafı kollamaktaydı. Kubaissi yaklaşırken
sokaktakiler yavaşça silahlarına davranırlar ve emniyetlerini açıp mermiye
namluya sürerler. Fakat tam o sırada
beklenmedik
bir şey olur. Kubaissi'nin yanına havalı bir araba yanaşır ve camdan sarışın
bir kadın adama seslenir. Aralarında kısa
bir konuşma olur ve Kubaissi arabaya binerek uzaklaşır. Vurucu tim çılgına
döner. Hayal kırıklığı içerisindedirler. Bu
kadar planlamışken, bu kadar yaklaşmışken hedef bir fahişe yüzünden ellerinden
kurtulmuştu. Ekip lideri 22 yaşındaki David
Molad arkadaşlarını yatıştırır. Beklemeye devam ederler. Nitekim 20
dakika sonra araba geri gelip Kubaissi'yi aldığı
yere
geri bırakır. Adam oteline doğru yürümeye başlar. David ve arkadaşı karanlıktan
bir anda çıkarlar ve şarjörlerini adamın
üstüne boşaltırlar. 9 mermi yiyen Kubaissi orada ölür ve dünya bir mikroptan
kurtulur.
Bu
hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...
Haftaya
İsrail ile Kara Eylül örgütü arasındaki savaşın
III.
bölümünü yazmaya çalışacağım. Kısmetse...
Sevgiyle
kalın, hoşça kalın...
Aaron
Baruch (Ankaralı)
Kaynaklar
: Vikipedia ansiklöpedisi
Mıchael Bar-Zohar - Nissim Mishal - MOSSAD
Aydınlık dergisi
Soner Yalçın - Hürriyet
Mehmet Eymür - atin.org
BBC Türkçe
Jewish Virtual Library